Kapatmak için ESC Tuşuna basabilirsiniz

Zehra

Kitabın Adı : Zehra

Yazarı : Nabizade Nazım

Sayfa Sayısı : 208

Yayınevi : İskele Yayınları

Yayın tarihi : Temmuz – 2005

                Filmlerde olduğu gibi, kitaplarda da ilgimi çeken konuları barındıran kitapların yanı sıra Türk ve Dünya Klasiklerine de yer vermeye çalışır oldum. Bu yüzden de Servet-i Fünun dergisinin ilk yazarlarından ve de edebiyatımızda önemli bir yeri olan Nabizade Nazım’ın bu Türk klasiği romanını okumadan da edemedim. Bu yazımda okumuş olduğum Zehra isimli kitap hakkında düşüncelerimi sizlerle paylaşıyor olacağım.

Kitabın Konusu

Kitap, son derece zengin bir tüccar olan Şevket Efendi’nin, kızı Zehra özelinde geçiyor. Zehra, son derece haşin, son derece kıskanç ( ki burada kardeşini kıskanıp, kardeşini öldürmeye varan kıskançlıklardan bahsediyoruz ) ve bir o kadar da psikolojik sıkıntıları olan bir kız. Aslında tam olarak bir ikizler burcu da diyebiliriz kendisine. Bir günü bir gününü tutmayan, bir gün iyi iki gün kötü bir hafta süper olan bir kafadan bahsediyoruz.

                Gel zaman git zaman tabii ki bu durum Şevket Efendi için de büyük bir problem olmaya başlıyor. Bu durumu nasıl çözerim nasıl çözerim diye düşünürken, kızını evlendirmeye karar veriyor. Evlendirirse belki de her şey düzelir diye düşünüyor. Tesadüfün böylesi; bu kararı aldıktan sonra katibi Suphi ile kızı Zehra birbirlerini görüp birbirlerine aşık oluyorlar ve evleniyorlar.

                Başlarda her şey harika giderken, sonraları Zehra’nın kıskançlıkları tekrar baş göstermeye başlıyor. Bu esnada da eve Sırrıcemal adında ( adı konusunda ne kadar erkeği andırsa da, romanda çok güzel bir kız tasvir edilmiş ) bir hizmetçi geliyor. Zehra doğal olarak Zehralığını konuşturarak, bu sefer Sırrıcemal’i kıskanmaya başlıyor ve haksız da çıkmıyor; bir süre sonra Suphi ile Sırrıcemal yeni bir aşka yelken açıyorlar.

                Sonra Zehra’dan boşanıp, Sırrıcemal’e varıyor. Bu esnada da Zehra bir “stalker” tutarak ne yapıyor ne ediyor diye izletmeye başlıyor. Zehra intikam ateşiyle yanıp tutuşurken, Sırrıcemalden de sıkılan Suphi, Ürani isimli bir kadına aşık olur. Aşk ama ne aşk; bütün işi gücü Muhsin isimli çırağına teslim eder, işlerle ilgilenmez, hazır gelen kirayı da bu kadınla yemeye başlar.

                Ürani, çocukluğunda annesi ve babasını kaybettikten sonra, samimi bir akrabasıyla beraber yaşamaya başlar. Akrabasının da genelevde çalışması nedeniyle içki kültürüne ve erkekleri baştan çıkarıp kendisine bağlamaya pek aşina olan Ürani, büyüdüğünde de sürekli olarak eş değiştirir. En sonunda Suphi’de karar kılmış ise de; belli bir süre sonra Suphi’nin kafası atar ve çıkar gider.

İntikam…

                Bu esnada Zehra intikam ateşiyle yanmaya kavrulmaya devam eder. Sırrıcemal’in intihar haberiyle bir hedefinden kurtulduğu için rahatlar ancak sıra Ürani’dedir. Üraniyle alakalı fikirlerini yoluna koymadan evvel de, Suphiyi kıskandırmak adına onun çırağı olan Muhsin ile evlenir ancak beklediği sükseyi yapamaz, ( tabiri caizse Suphi hiç oralı bile olmamıştır )

Ahlar vahlar eşliğinde intikam almaya çalışan Zehra, en sonunda Suphinin tamamen beş parasız kaldığını duyar. Apartlarda kalıp, yemeklerini önceden yüzüne bile bakmadığı yerlerde yemeye başlamıştır.

Suphi, çok geçmeden para kazanmak için bir itfaiye eri olmaya karar verir. Bu esnada da sürekli kavga çıkarıp dövüşen, olaylı biri haline dönüşmüştür. Bir gün geçerken arabada Ürani’yi bir adamla görür ve kıskançlık krizi geçirir. En tenha yerde onları kıstırıp öldürür. Mahkemeye çıkar lakin delil yetersizliğinden serbest bırakılır.

Bu esnada Suphiden  haber alamayan Zehra “keşke hiç karışmasaydım da, Sırrıcemal ile beraber olsaydı. Hiç olmazsa sesini duyar, yüzünü görürdüm” diye ağlamaya başlar. İntihar etmek ister lakin dini inanışları gereği intiharı da kendisine yakıştıramaz. Durum böyle olunca o da üzüntüden yataklara düşer, doktor çağırmaz. Komşularının zorlamasıyla doktor gelir lakin verdiği ilaçları kullanmayı reddeder. Sonrasında hayatın ne kadar güzel olduğu aklına gelir ancak iş işten geçmiştir, 35 gün içerisinde ölüp gider.

Kitap Hakkında

                Kitap Türk edebiyatının ilk psikolojik roman denemesi kabul edilmedi nedeniyle Türk edebiyatı için önemli bir yere sahip. Ben her ne kadar giriş cümlemde roman şeklinde kitabı tanımlamış olsam da; Servet-i Fünun dergisinde de bir deneme olarak yayınlanmış.

                Başlangıçta kitabın oldukça ağır gittiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Hani olay kurgusunu neyin ne olduğunu çözmekte açıkçası biraz zorlandım, dikkatim dağıldı. Lakin şiirlerin vs. yazıldığı kısımları geçip artık olayların içerisine girmeye başlanınca da kitabı bir çırpıda bitirdiğimi söyleyebilirim.

                Kitapta güven bağının zedelendiği evlilikler, toplum ahlakı ve de sadakat ile alakalı bazı temeller üzerinde durulmuş. Aynı zamanda her duygunun fazlasının ne kadar zararlı olabileceği ve de insanın bunları saplantı haline getirmekte ne kadar üstün bir varlık olduğunu gözler önüne sermiş.

                Eğer kitabı yarım bırakmış olsaydım muhtemelen “okunmaya değmez bir kitap” olarak yorumlayabilirdim lakin kitabın neden bir klasik olduğu da sanırım olayları anlatırken ne kadar uzun bir metin olduğundan anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Eğer klasik Türk dizilerini hiç izlemediyseniz ve izlemeye niyetiniz yoksa, şu kitabı bitirdikten sonra pek çok dizi hakkında ortamlarda rahatlıkla yorum yapabilirsiniz 😀

Haemos

Merhaba ! Kitap önerileri, gezilecek yerler ve farklı aktiviteler hakkında yazılar yazıyorum. Burası da benim güncem.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir