“Çocukluk aşkımsın, sen ilk göz ağrımsın,
Kimseyi, kimseyi sevmedim senin gibi”
dizeleriyle büyümüş bir çocuk olarak, Galatasaray ve Galatasaray’ın maçlarının olduğu günler benim için daima çok çok başka olmuştur. Bu sebeple “25 ‘ ten önce 25” listemin olmazsa olmazlarından biri de; rakip için “cehennem” Galatasaray taraftarı için ise “mabed” olan Türk Telekom Arena’da maç izlemek maddesiydi. Hatta öylesine bir sevdaydı ki; 1 kez dahi maça gidebilme ihtimalim olur düşüncesiyle PassoLig uygulamasına geçildiği ilk sezondan itibaren PassoLig çıkartıp, öylece yenileyip duruyordum. Memuriyetimden önce İstanbul’a ancak bir kaç sefer gidebilmiş ve çok büyük bir tabu haline getirdiğim bu şehirde hiç bir zaman rahat rahat trafiğe çıkamayacağımı düşünüp dururdum.
Ancak Çorlu’nun İstanbul’a olan yakınlığı ve arabamı İstanbul’dan alışım, beni biraz olsun cesaretlendirmişti. Dün sabah kalktığımda “akşam maçı nerede izlesek ki acaba?” diye düşünürken, öğleden sonra gelen haberle beraber her şey bir anda harika bir rüyaya evrilmeye başladı. İş yerinden çok sevdiğim bir abim, 2 adet bilet ayarlamıştı. Hemen PassoLiglerimizi güncellememiz halinde de, akşamki maça gidebileceğimizi söyledi. Böyle bir ihtimal olunca; ister istemez beni aldı bir heyecan.
Apar topar PassoLigleri yeniledik, arabayı hazırladım. Gözüm o anda hiç bir maddiyatı görmüyordu ( bunu gece eve dönerken hesap ettiğimde fark ettim de 😅 ) , apar topar iş çıkışı yemek dahi yemeden üzerimizi değişip Metin Oktay formasını üzerime çekip çıktım. Hava buz gibiydi ama, bir ömür saklayacağım bir siyah penye kazandırdı bana. Hemen formalarımızı giyip yola koyulduk. Trafik şansımıza açıktı. Bir Şampiyonlar Ligi maçı olmasına rağmen güvenlik üst düzeyde de olsa, yaklaşık 1 saat gibi bir sürede gittik. Giderken de bir taraftan yolları ezberlemeye, sapakları kaçırmadan maçlara tekrar nasıl gelebileceğimin hesabındaydım.
Arabayı park ettikten hemen sonra, tam karşımda TT Arena’yı görünce dizlerimin bağı birden çözülüverdi. Maça henüz yaklaşık 2 saat olmasına rağmen, stadın etrafını gezmek ve stadyumun içinde neler olup bittiğini gözlemlemek adına abim erkenden sağolsun beni içeriye soktu. O defalarca gitmiş ama benim ilk defa gideceğimi bildiği için; nerede ne var, ne işe yarar hepsini tek tek bana anlatıyordu sağolsun.
Hayallerimden bile güzel bir maça, hayal dahi edemeyeceğim harika bir yerden bilet ayarlamıştık. Maçtan önceki ısınmalar, Şampiyonlar Ligi için özel hazırlanmış klipler derken maç saati geldi çattı. Normalde bağırıp çağıran biri asla değildim, hatta maç esnasında koltuğa oturmak yerine ayakta maç izlemenin saçma bir hareket olduğunu düşünenlerdendim. Ancak başlama düdüğü çaldığında, stadyumdaki taraftarlar hep bir ağızdan marşlar söylemeye başladığında işin rengi epey bir değişiyormuş. 90 dakika, uzatmalar ve devre arasıda dahil olmak üzere yerime oturmadım. Aynı zamanda sesim kısılana kadar avazım çıktığınca marşlara eşlik ettim. Maça harika başladık, bunun da etkisiyle keyiflendikçe keyiflendik. Ancak ne yazık ki kaçan penaltı neticesinde sahadan 3-3 beraberlikle ayrıldık. Bu, bizim gruplardan çıkamayacağımız anlamına geliyordu.
Skora rağmen gerek ortam, gerekse maçın önemi benim için muazzam bir ilk tecrübe oldu. Gerçekten bazen insanın hayal dahi edemeyeceği şeyler yaşaması, insana harika bir yaşama sevinci katıyor.
Bundan sonra fırsat buldukça gitmek istesem de, ilk maçın tadı kesinlikle bambaşka oldu. Bu sebeple listemden bu maçla beraber bu maddeyi çıkarıyor olmak beni son derece mutlu etti.
23 Türk Telekom Arena’da maça gitmek
( Mmm şey.. Facebook embed kodlarında ne yazık ki videoyu küçük gösteriyor da.. Siz ekranı büyüterek izleyebilirsiniz 🙊 )
Bir yanıt yazın