Kapatmak için ESC Tuşuna basabilirsiniz

İğneada Kamp ve Kano Turu

Uzunca bir zamandır yapamadığımdan dolayı neredeyse pek çok uygulamayı unuttuğum “doğa kamp” olayına bu hafta itibariyle yeniden geri dönmüş bulunuyorum 😇 Hafta içerisinde çadırın tentesini, uyku tulumunu ve de mat sayımı arttırarak alternatif güzergahlar aramaya koyuldum. Normalde geçen hafta daha gidecektim ancak havanın yağmurlu olması nedeniyle bu haftanın başından itibaren hava durumuna baka baka günlük haftalık takibe koyuldum 😄 Sanırım ennn keyif aldığım yazılarımdan biri de bu olacak diyerek, artık konuya başlıyorum 😄

Kamp güzergahının Trakya içerisinde olması ise benim için ulaşım konusunda kolaylık olacaktı. Bunun yanında YKS sınavı nedeniyle sokağa çıkma yasağının belli saatler aralığında uygulanacak olması da beni tamamen doğaya iten başka bir nedendi. Kamp alanlarının çoğunun dolacağını tahmin ettiğimden de erkenden yola koyulmam gerekti.

Kampın teması doğal yaşam ve orman ancak bunun yanında bir de Longoz ormanlarında kano turu yapıldığını öğrenmemle beraber kamp ile beraber yapılacak ilave bir etkinlik bulmanın mutluluğu da tartışılmaz derecede heyecanlanmama neden oldu. Bir gün öncesinden daha hazırlıklara başlandı, alışverişler yapıldı bununla beraber de neler lazım olur neler lazım olmaz diye düşünülürken biraz fazla abartmış olacağım ki arabanın neredeyse arka koltukları bile dolacaktı 😄

Kano ve doğa kampının yanında bir de gideceğim bölge de balık tutulduğunu öğrendim. Böyle olunca da çok sevdiğim bir abimden kalma dip oltasını da yanıma “ne olur ne olmaz” diyerek aldım. Şahsi arabayla gidecek olmak kesinlikle bu tarz konularda avantaj sağlayabiliyor; dilediğiniz eşyanızı rahatlıkla alabiliyorsunuz.

Ve yolculuk başlar

Sabah saat 6 ‘ da büyük bir heyecanla uyanıp hemen eşyaların bir kısmını da yanıma alıp ( bir kısmını zaten parça parça giderken arabaya taşımıştım hafta içerisinde ) yola koyuldum. Kahvaltımı da orada yapma kararı aldığımdan dolayı hiç bir şey yemeden yola koyuldum. Longoz ormanlarına giden İğneada ve Demirköy yollarına zaten son derece aşinayım ancak Tekirdağ tarafından ilk defa gideceğimden navigasyon yardımı da fena sayılmazdı. Bu yolu en son Palio ile 7 kişi gittiğimizi hatırlayınca insan bir hüzünlenmiyor da değil hani. Tabii ki geçen zaman, insanları ve çevremizi değiştiriyor bu kaçınılmaz bir gerçek 🤐

Çadır yeri seçim ve kurulumu

Playlistte bulunan yaklaşık 80 kadar şarkı eşliğinde ortalama 2 saat kadar bir süre içerisinde kamp alanına vardım. Kamp alanında önce arabayı bir yere park edip çevreyi keşfe çıktım. Burada amaç hem gölge ( sabah erken saatlerde gittiğim için güneşin sabah vurup vurmayacağı yerlerin tespiti de kolay olacaktı ) hem de düzlük bir yer bulmaktı. Çok geçmeden orayı buldum hatta öyle düzdü ki; çadırın dibine kadar arabayı çekebildim.

            *Çadır kuracağınız yerde özellikle kuru yapraklar olmamasına ( altları genelde çamur ya da ıslak olur ), temiz su kaynağı varsa yürüme mesafesi kadar yakın olmasına, mümkün mertebe düz bir alanda olmasına ve de güneş ışığını almayan bir yerde olmasına dikkat ederseniz çok daha güzel bir sabaha uyanabilirsiniz.

Hemen ardından da çadırı kurdum. Çadırın şöyle bir güzelliği var; yalnız da olsanız yaklaşık 3 dakika gibi bir sürede rahatlıkla kurulabiliyor. Otomatik çadırların su aldığını düşünürsek, su geçirmez bir çadır için bu süre oldukça güzel. Çadırı kurduktan sonra yavaştan yayılmalar da başladı tabii. Hemen ardından kahvaltı için eşyaları çıkarıp serinip dökündüm. Doğa yürüyüşlerinde alışkın olduğum bu ormanın tam ortasında doğayla başbaşa kalabilmek son derece mutluluk vericiydi.

Kahvaltıdan sonra biraz çevreyi tanımak için dolaşmaya çıkacaktım ki; İstanbul’dan geldiklerini söyleyen bir aile ( takribi 8 kişi ) de yaklaşık 20 metre kadar çaprazıma kamp attılar. Böylece artık çadırın da güvende olduğundan emin olabilirdim. Çünkü buralarda olmaz ama kötü niyetli insanlar bazen kamp dışında olunduğunda sandalyeydi, bardaktı çanaktı aşırabiliyorlarmış hele bir de ormanda uzun bir doğa yürüyüşüne çıkacaksanız en son isteyeceğiniz şey aklınızın çadırda kalması.

Sonrasında içimin de rahatlaması ile beraber etrafı kolaçan etmeye başladım. Patikalar, yürüyüş yolları, temiz su kaynakları, etrafta yapılabilecek etkinlikler vs. iyice bir krokisini çıkardım ortamın.

Sonrasında sokağa çıkma yasağı bitene kadar etraftaki kuru dalları toplayıp, yanıma aldığım kitabımı okumaya çekildim. Kuş sesleri ve hafiften insanın ruhunu okşayan rüzgar ile beraber kitabı okurken “ağaçtan kubbenin” tam altında olduğumu fark ettim. Yaklaşık 150 sayfa kadar okumuşum ki herhalde evde olsam kesinlikle bu denli keyifli ve uzun soluklu bir okuma yapamazdım 😄

Kano macerası

Su kenarında sayılabilecek bir yerde olunmasına rağmen sivrisinek oldukça azdı. Bu beni mutlu eden başka bir faktör oldu. Akşam olunca da kano için öncesinde görüştüğüm yere gittim. Kano için 1.5 saat süre veriliyor, tek ya da çiftli olarak binilen bu kanolarda bir de isteğe bağlı olarak can yeleği alınabiliyor. Nehir şansıma fazla akıntılıydı başlangıçta epey bir zorlansam da; sonrasında alışınca işin rengi değişti.

 

Tabi bir de longoz ormanlarına girince o manzarayı seyredalmak çok çok başka bir duygu imiş.

 

Kesinlikle kanoyu herkesin denemesi gerektiğini düşünüyorum. Her yaştan, her cinsiyetten insan son derece keyif alarak yapıyordu. Bir de tabii devrilme ihtimalini düşünüyor insan ancak maksimum en derin yerde su 2 metre imiş. Çoğu yerde dibi görünüyordu suyun. Başlangıçta sağ ve sol şekilde gitmeye çalışırken bir kaç kez sahile çakıldığım oldu da, sonrasında işi kıvırdıktan sonra keyfini sürmeye başladım.

Kano yaparken ne kadar “ıslanmıyor” deseler bile yine de ayakkabılarınız kesinlikle ıslanacaktır. Bu yüzden binmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanızı, mümkünse bir plaj terliği giymenizi mümkün değilse de çıplak ayakla binmenizi öneririm. Suyun ortasında bir yerden sonra ayaklarımda yosunlar olduğunu ve dizlerime kadar eşofmanımın ve ayaklarımın ıslandığını gördüm. Tabii ki bu eğlenceliydi de, ayakkabılarım olsa böyle düşünür müydüm bilemiyorum 😄

Saat 8 ‘ e doğru gelirken ormandan toplanan dalları yakarak hem korda sucuk yapmak hem de semaverde çay demlemek istedim. Ancak ben gitmeden 1 gün öncesinde yağan yağmur dalları ıslatmış, dalların dışı kupkuru ancak içleri nevişli olunca da bir türlü yanmak bilmedi. Yaklaşık 20 dakika kadar uğraşının ardından yakılabildi. İlginçtir o ateşten sonra yaktığım bütün ateşler dakikasında zorluk çıkarmadan yandılar. Eh Trakyalı bi kızan kampa gidip Trakya sucuğunu gömmeden gelir mi? Gelmemeli bence  😅

 

Dinginlik ve kamp keyfi

 

Gece semaver ateşinde ve kafa lambasıyla komşuların açtığı müzikler, gökyüzünü seyir ve de doğayla güvenli bir biçimde iç içe olmanın keyfi gerçekten bambaşkaymış. Bu hissi ve kendimle başbaşa kalmayı gerçekten özlemişim. Kamp ateşi yakmak yerine semaverin ışığı ve de kafa lambamla son derece keyifli oldu. Kalabalık gruplar halinde gidildiğinde tabii ki ateş yakmakta fayda var ancak ilk başta yanmayan odunlar yüzüden oldukça fazla tüten ateş sayesinde ben sivrisinekleri çoktan kovmuştum 😁

 

Kafamdan geçen bir ton sorun, sıkıntı sanki o gece beni tamamen terk edip sanki başka birinin dertleri gibi görünmeye başladılar. Tabii ki bu his hem mental hem fiziksel olarak da son derece dinç hissetmeme neden oldu. Sanırım gece 3 civarı yattım, sanırım diyorum çünkü internet çekmediği için sürekli elimde telefon yoktu ve tabii ki saati de dakika başı kontrol etmiyordum.

Sabah sporu ve yürüyüş

Sabah saat 7.30 ‘ da ( evet yaklaşık 4.5 saatlik bir uyku ! ) kalkıp, hemen ardından çantama biraz su ve biraz yemek aldıktan sonra ormanı dolaşmaya çıktım. Ormanda gezdikçe hiç bitmesini istemiyordum, doğa yürüyüşlerini oldum olası zaten sevmişimdir bir de üzerine tam 22 farklı çeşit mantar bulup bunları fotoğraflayınca ben adeta “iptal oldum” diyebilirim 😀

Geldikten sonra da önce sabah sporumu yapıp hemen ardından meditasyonumu yapıp semaveri tekrar hazırladım. Güzelce kahvaltımı da hazırlayıp yaptıktan sonra, oltamı kontrol ettim ancak bu nehirde balık tutmaya uygun olmadığı için bıraktım. Bunun yanında kitabımı tekrar okuyup, ormanda biraz daha dolaşmaya başladım. Yaklaşık 36 saat kadar kendimle başbaşa kalabilmenin huzuru, yepyeni deneyimler kazanmanın verdiği güven, alabildiğim yepyeni kararlar ve kendime ayrılmış olan bir haftasonu yaşamanın mutluluğu anlatılmazdı.

Hiç istemeyerek de olsa bu kamp maceramın da sonuna gelirken, yepyeni yerlerde çok kısa zamanda yeniden buluşabilmek dileğiyle diyelim. 🙂

Ayrıca bir kaç yazımda daha denk geldim arkadaşlarım da sormuşlardı bazı şeylerin maliyeti hesaplanmaz tabii ki ancak düşünen arkadaşlar için kısaca bir maliyet tablosu yapabilmeleri adına en lazım olan malzemeleri yazacağım bunlara ekleme çıkarma yapabilirler;

  • Kamp çadırı
  • Uyku tulumu ( bunun yerine pike de olabilir )
  • Kafa lambası
  • Mat
  • Bıçak / çakı / kesici bir alet

 

Eğer “ben keyif yapıyorum abiiğğ ne lazımsa alırım” diye düşünüyorsanız listenize şunları eklemeyi unutmayın derim;

 

  • Listerine ( diş fırçası o şartlarda kullanamayabilirsiniz )
  • Semaver ( kamp ocakları da var da gereksiz pahalı tüpleri )
  • Rejisör koltuk
  • Powerbank
  • Balta / çekiç
  • Çıra / tutuşturmalık karton ( Her yer odun diye düşünmeyin, longozlarda da her yer odun ama nemli olduğundan tutuşturmak sorun olabiliyor )
  • Bluetooth hoparlör çok keyifli diyolla henüz denemedim
  • Bolca soğuk çay ya da benzer içecekler 😀
  • Sin-kov
  • Temiz havlu

 

Kano için;

 

  • Havlu
  • Terlik veya çıplak ayak
  • Eşofman ya da mümkün değilse şort
  • Şapka
  • Güneş gözlüğü ( açık alanlarda yapılacaksa tabii ki, orman içinde gerek yoktu )

 

 

 

 

 

Haemos

Merhaba ! Kitap önerileri, gezilecek yerler ve farklı aktiviteler hakkında yazılar yazıyorum. Burası da benim güncem.

Comments (3)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir