Çoook uzun bir aranın ardından, hem fiziksel hem de mental olarak güzel bir “kabuk atma” ile beraber yeniden masamın başındayım. Çok özlediğim yazma işinin eksikliğini hissetmek, uzunca bir süredir kafamda “şunu yazarım bunu yazarım” diye düşüncelerin doğmasını neden oldu. Bu yazımda sizlere Fethiye Gezisi özelinde, Patara Antik Şehri, Muğla Fethiye, Kelebekler Vadisi ve daha nice güzelliklerden bahsedeceğim. Tarih ve tecrübe dolu bir yazıya hoş geldiniz 😊
Yola Koyuluş
Özellikle ilkbahar ve yaz döneminde gitmeyi düşünüyorsanız, uçak iyi bir fikir olabilir. Ancak havalimanı Dalaman tarafında kalıyor. Fethiye Merkez ile arasında yaklaşık 70 km var. Eğer taksicilerin insafına kalmayı düşünüyorsanız, tabii ki sizin takdiriniz.
*Taksicilere ve yaptıkları işe saygım sonsuz olsa da, özellikle turistik bölgelerde turistlerin dövizleri karşısında Türk insanına 2. hatta 3. sınıf vatandaş muamelemesi yapmaları hoş değil.
Ben, hem gezmek istediğim hem de uzun yolculuğu sevdiğimden; arabayla gitmek istedim. Çanakkale üzerinden Feribot ile karşıya geçtim, oradan kıyı şeridini takip ederek aşağıya doğru indim. Çanakkale – Ezine – Ayvalık – Menemen – İzmir – Aydın – Muğla – Köyceğiz güzergahı son derece keyifliydi. Burada tek problem Akçay içerisinde ciddi bir yol yapım çalışmasına denk gelmem ve de bu sebeple Akçay şehir merkezinde yaklaşık 1 saat kadar bir süre kaybetmem oldu. Akşam 23.30 ‘ da çıktığım yolda öğle 12.30 itibariyle hotele giriş yapabildim.
Konaklama
Konaklama için ETS Tur üzerinden Jiva Beach Hotel’de yer buldum. Açık söylemek gerekirse, fotoğraflarını çok beğenmiş olsam da; fotoğraflar gerçeğini yansıtmıyormuş. Gerçeği beklediğimin çok çok üzerinde bir güzelliğe sahipti.
Yemekleri, personelinin güler yüzlü ve de bir o kadar yardımsever olması nedeniyle kesinlikle tekrar gitmek isteyeceğim bir yer. Jiva Beach Hotel Fethiye taraflarında belki de görüp görebileceğiniz en iyi hotel.
Tabii Seyahat yazılarımdan da anlayabileceğiniz üzere, Fethiyeye deniz/kum/güneşten çok ( tabii ki bu da var ) ancak daha çok etrafı görmek için geldiğimi anlayabilirsiniz 😁
Amintas Kaya Mezarları
Hotele en yakın olan ören yeri burası olduğu için rota buradan başlıyor. Mezarlar, Likya döneminden kalmış. M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen bu mezarlar, kayalara oyulmuş ve son derece görkemliler. Buraya girişte müze kart ile giriş yapabiliyorsunuz.
Şehri tam olarak görebileceğiniz harika bir de manzarası var.
İrili ufaklı pek çok oyulmuş mezar bulunsa da, en görkemlisi Amintas mezarı. Kocaman iki sütun ortasına oyulmuş olan bu mezarın sol sütununda ”herpamiasoğlu amintas” yazıyormuş ( Ne yazık ki ne kadar dikkatli baksam da, o kadar çok tahribat yapılmış ki göremedim ). İsmi de buradan gelmekteymiş. İki katlı şekilde oluşturulan bu mezar, tahribattan dolayı alt katına girilen bir yapıda.
Gerek yüksek konumda oluşu gerekse tarihi nedeniyle görülmeye değer. O merdivenleri çıkın, böylece şehri en güzel yerden izleme şansını bulabilirsiniz 😇
Kelebekler Vadisi
Kelebekler vadisi “Anlatılmaz yaşanır” diyebileceğim bir alan. Bu güzel doğal alan için Kelebekler Vadisi yazımı okumanızı tavsiye ederim 😊
Xanthos Örenyeri
Kelebekler Vadisinin hemen ardından, Patara yolculuğu başlıyor. Patara yolu üzerinde Xanthos tabelası gözüme ilişince, buraya da girmek istiyorum.
Eşen çayı doğusunda kurulmuş olan Ksanthos kenti birkaç tepe ve bu tepelerin güney ve doğusunda uzanan sur içerisinde yayılmıştır. Eşen çayı kenarında bulunan ilk yükseltide erken dönem buluntularının ele geçirildiği Likya akropolü yer alır.
Tiyatronun batısında üç anıt mezar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi kuzeyde olan Harpler Anıtıdır ve mezar odasını kuşatan kabartmalı kısımlar British Museum’dadır.
Roma akropolünün güney eteklerinde Aslanlı mezar Payava ve Merehi lahitlerinin bugün sadece kaideleri görülmekte olup eserler 1838-1842 yılları arasında British Museum’a kaçırılmıştır.
Xanthos, Likya birliğinin idari merkezi olarak olarak belirlenmiş harika bir şehir. Aynı zamanda halkı da özgürlüğüne çok düşkün. Kendilerinden sayıca üstün olan Perslilere teslim olmamışlar, olmadıkları gibi; tüm kadın ve çocukları öldürüp kendileri son nefeslerine kadar savaşmışlar. ( Heredot anlatısı ) Sonrasında Roma boyunduruğuna girmeyen şehir, tekrar yerle bir edilmiş.
UNESCO Dünya mirası listesinde yer alan şehir, aynı zamanda sulama kanallarıyla da günümüze kadar gelebilmiş. Kanallar takip edildiğinde “suyun gözü” adı verilen İnpınarına varılır.
Pek çok eser İngiltere tarafından gemilerle kaçırılmış olsa da; kalan eserler dahi harikalar. Özellikle tiyatrosu, o dönemi adeta yaşamanızı sağlıyor.
Saklıkent Milli Parkı
Bir sonraki durak ise Saklıkent Milli Parkı oluyor. Burada da havanın yağışlı olması nedeniyle belli bir alana kadar girişe izin verildi. Ayrıca Milli Park giriş esnasında kesinlikle telefonunuzu boynunuza asabileceğiniz, su geçirmez kaplardan almanızı öneririm.
Kanyon gerçekten çok güzel. Baretler ile giriş yapılıyor, son derece güvenli 🙂
Bir yanıt yazın