“Otostopçunun Galaksi Rehberi” serisinin ilk kitabını bir çırpıda bitirdikten, hatta bitirmeme az kala sipariş ettiğim serinin ikinci kitabı evranin sonundaki restoran adından da anlaşılacağı üzere evrenin sonunda yer alan ve adının Milliways olduğu bir restoranı anlatmakta. Evrenin sonundaki Restoran kısmın pek de öyle değilmiş 🙂
İlk kitapta sonsuz ihtimalsizlik üzerine seyahatlerine devam ederken kitabın son cümlesindeki “Evrenin sonundaki restoranaaa !!” şeklinde hem ikinci kitabın açıklamasını yapıyor hem de hikayenin devam etmesini düşünüyor Douglas Adams. Ancak bir dizi serisi gibi direk olarak kaldığı yerden devam etmiyor. Yaklaşık bir 60 sayfa kadar “ortaya karışık” içinde bulunulan durumu özetliyor. Eğer üstün körü biçimde serinin ilk kitabını okuyarak bu kitabı geçmiş olan arkadaşlar varsa, bu ilk 60 sayfada kısa bir özeti bulabilirler. Tabii olay örgüsünün tamamen kavranabilmesi için ilk kitabından başlanılması tavsiye olunur efem.
“Evrenin sonundaki restoran” kısmını, ben standart bir adres tarifi olarak algılamıştım. Örneğin bir yolun sonu, bir caddenin sonu gibi. Ancak o “son” benim anladığım sonlardan değilmiş 🙂 Direk bildiğimiz evrenin yok olup ortadan kalkması anlamındaymış. Bunu anladığımda biraz şaşırmış biraz da ilk kitaptaki betimlemeler ve hayal gücünün de verdiği “her şey yapılabilir bir otostopçunun galaksi rehberiyle” diye düşünerek alışmıştım.
Seri halinde çok fazla kitap okuyan biri olmadığım için, nasıl olur nasıl gider tam bilememiştim. Genelde sinema sektöründe çekilen “devam filmi” niteliğinde olan filmlerin ne yazık ki beklentilerin çok çok altında kalması nedeniyle, kitapta da böyle bir durum yaşayıp yaşamama konusunda endişelerim vardı. Ancak ilk kitap ile olay kurgusunu çok dağıtmamışlar. Kitabın bazı bölümlerinde ipin ucu kaçıyor, anlama konusunda bazı kopukluklar yaşıyorsunuz ( ya da en azından ben o şekilde hissettim ve yaşadım ) ama sonrasında güzel bir şekilde toparlanıyor.
Kitaba adını veren restoranda kahramanlarımız Arthur ve Ford çok fazla vakit geçirmiyorlar. Yani “kitabın adını bu koyduk, mekanımız da komple burası olsun” diye düşünmemişler. Restorana gittiklerinde masaya direk yenilmesini isteyen bir adet ineğin geldiği bölüm son derece komikti. Düşüncesi her ne kadar absürt gibi dursa da, ineğin “kolumdan bir parça yemez misiniz?” şeklinde ısrarlı tavırları ve de etini lezzetlendirmek için yaptıklarını anlatışı son derece ütopikti ve aslında bu kitabın beni kendisine çeken en büyük olayı da bu absürt ve bir o kadar ütopik düşünceleriydi.
Sonrasında kahramanlarımızın bir uzay gemisi kaçırmak istemeleri ve bir şekilde yeryüzünden 2 milyon yıl öncesine gitmeleri de benzer komiklikte sahnelerdi. Kitabın sonlarına doğru AROG’dan enstanteneler görür gibi oldum. Özellikle ateşi bulmaya çalışırlarken “573. komite toplantısında hala daha ateşi bulamadınız, neyin medeniyeti bu kardeşim, bunlar gelecek nesilleri de etkiliyor” şeklinde isyan ettiği sahne tıpkı AROG’daki Arif’in isyanlarına benziyordu
Bu isyandan hemen sonra komite idari müdürünün ateş yakmak için keşfedilen iki çubuk ile saç maşası yapması ve Ford’un “Ziyanı yok, Roma da bir günde yanmadı” şeklinde yaklaşımında da kahkahayı patlattım. Mağara adamlarına Scrabble öğretmeleri ve gelecek insan neslinin IQ seviyesine katkı sağlayacağını düşünmeleri ve “crzjgrdwldiwdc” klimesinde tek bir g olduğu konusundaki tartışmaları da son derece güzeldi. Yaprağın yasal para birimi olması ve bu nedenle kabul tarihinden itibaren herkesin son derece zenginlemiş olması ve “ufak” bir enflasyon problemi dışında her şeyin harika olduğunu iddia etmeleri de ayrıca eğlenceliydi 🙂
İlk kitapta evrenin sırrı için bulunan “kırkiki” sonucunu mağara adamlarının da “kırkiki” şeklinde bulması ise son derece gizemliydi. Muhtemelen serinin devam eden kitaplarında da bu rakam üzerinde durulacak, onu da son derece merak ediyorum.
Kitap genel itibariyle devam kitabı olsa da, içinde barındırdığı felsefi düşünceler, bir tık ince espriler ile son derece keyifliydi diyebilirim. Lakin eğer kitap okuma konusunda bir alışkanlık edinilmemişse; bazı yerleri sıkıcı gelebiliyor. Eğer sabrederseniz, sonlara doğru olay örgüsü açılıyor. Sürekli mekan ve zaman değişmesi, bir gemiden bir yeryüzünden anlatımın yapılması olaylar arasındaki bağlantının kurulmasını zorlaştırıyor. “Lan az önce altın kalpte değil miydiniz mağara adamı ne alaka” gibi isyanlar olabilir, normaldir
Genel Özet
Seri genel olarak boş zaman için birebir, ancak kitaptan öğrenilecek bir şeyin olmadığını da söylemek mümkün. Eğer kitap okurken eğlenmek ve kafanızı boşaltmak istiyorsanız öneririm. Eğer bilim kurgu tarzını sevmiyorsanız, her ne kadar tam bir bilim kurgu olmasa da; bu kitap hakkında pek de iyi düşünmeyeceğinizi söyleyebilirim.
Bir yanıt yazın