Uzun zamandır ziyaret etmek istediğim ancak bir türlü işten güçten vakit bulamadığım ve yolların gözümde büyüdüğü Eskişehir için nihayet zaman bulabildim. İç Anadolu bölgesini gezerken belki de beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri Eskişehir’i gezip görme fikri olmuştu. Daha öncesinde orada üniversite okuyan arkadaşım sayesinde ulaşım konusunda “iki gözümün çiçeği” ile yolculuk etmemin çok mantıklı olduğunu düşünmeye başlamıştım, ki gerçekten de ilerleyen dönemde bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu görecektim. Eskişehir gezisi fikrim de böylece başlamış oldu.
Sabah 6 ‘ da yola çıkarak aslında ne kadar heyecanlı olduğumu kendim de görmüştüm. Yolculuk esnasında yaklaşık 10 KM’de 1 radar tabelası görmem nedeniyle Ankara – Eskişehir gibi bir mesafeyi yaklaşık 3 saatte alabildim 😅
“Nasreddin Hoca” Köyü
Yolda giderken şans eseri “Nasreddin Hoca” isminde kahverengi bir tabelaya denk geldim. Hazır gelmişken böyle bir tabelanın da peşinden gitmemek olmazdı. Tabelayı takip edip, bir üst geçitten geçtim. Yolda giderken denk gelen ne kadar köylü varsa el sallıyordu, ben de “aa ne kadar da sevecen insanlar, tabii gördüler 22 plakayı yabancı olduğumu anladılar hemen kendilerince hoş geldin diyorlar” gibi bir toz pembe hayale kapıldım. Köyün merkezine gittiğimde, köyde her şeyin gerçekten de Nasreddin Hoca üzerine kurulu olduğunu gördüm; Nasreddin Hoca berber, Nasreddin Hoca market, Nasreddin Hoca muhtarlık, Nasreddin Hoca kıraathanesi vb.. Sonrasında Nasreddin Hoca’nın “dünyanın merkezi burasıdır” dediği evini ziyaret için dar sokaklardan geçerek evine vardım. Evin önünde 3-4 tane teyze oturmuşlar, evin önünü süpürüyorlardı. İçerisini görmek istediğimi söylediğimde ise; önümüzdeki hafta burada bir karnaval olacağı ve bu sebeple de şu anda girişlerin kapalı olduğunu söylediler. İşte o zaman geliş yolunda köylülerin aslında bana el sallamak yerine “Git – Git !” demek istediklerini anlamıştım… Neyse ki köy merkezindeki kıraathanede oturup yaşlı bir kaç amcayla sohbet ederek, en azından biraz da olsa yoldaki merakımı dindirmiştim. Sonrasında yoluma tekrar devam ettim. Eskişehir gezisi adına herhalde unutamadığım bir kısım da, bu köy olmuştu.
Belli başlı rotalar belirlenmişti ancak hangisine önce hangisine sonra gideceğim konusunda endişelerim vardı. Bunun için Eskişehir’e girer girmez bir petrol ofisinde durup nedir ne değildir öğrenmek istedim. Sağolsunlar onlar da son derece anlayışlı biçimde bana yardımcı oldular. Rotalar birbirine oldukça yakın olduğundan, hepsini navigasyon yardımıyla tek tek gezmeye karar verdim.
Eskişehir yolunda büyük tabelalarda yaklaşık olarak hızın yazdığı ve plakanın belirtildiği bazı levhalar görmüştüm. Bu uygulamanın şehrin içerisinde de devam ettiğini görünce, radar teknolojisinin nerelere kadar ilerlediğini görmek beni epey bir şaşırtmıştı. Önce herkesin öve öve bitiremediği o “şato”ya gittim, ardından da hemen çaprazda yer alan hayvanat bahçesinde turladım.
“Çi Börek” mi “Çiğ Börek” mi?
Eskişehir’e gelip de, “çi börek” yemeden olmazdı. Ancak çiğ mi çi mi, oradaki esnafın da kafası karışık bu konuda. Öğrenci şehri olduğundan mıdır ustanın bol gönüllülüğünden mi bilinmez; söylediğim bir porsiyon çi böreği zar zor bitirebildim. Hafif yağlı ve Trakya bölgesinde “yarımca” denen bir hamur işi. Fiyatı ise yanlış hatırlamıyorsam 12-13 TL gibi bir şeydi. Bunu duyduğumda şok olmuştum; çünkü günümüzde bir döner dahi 6-7 TL’den aşağı satılmıyor ve doğru düzgün doyurduğu da söylenemez.
Çi böreği ünlü dedikleri, trafiğe kapalı bir caddede yedim. Bir tren yolunu geçmek ve bir köprüye sırtımı vermem gerekti. Navigasyon trafiğe kapalı alana beni soktuğundan; burada memur beylerle biraz göz göze geldik.
Yemeği de yedikten sonra aslında şehrin çok merkezinde olan “Porsuk Çayı” nı gezmeye karar verdim. Yaklaşık 88 KM gösteriyordu ve herkes şehrin merkezinde diyordu. “Lan nasıl merkez bu” diye düşüne düşüne giderken, şehrin epey bir dışına çıktığımı fark ettim. Böyle olunca, tekrar navigasyonda şöyle bir göz gezdirince beni mezarlığın içinden vs. başka bir yola sokacağını gördüm. Sonrasında hızlı bir karar değişikliği ile “Porsuk çay bahçesi” şeklinde bir araştırmayla şehrin merkezindeki bir cafeyi rota belirledim. İyi ki de öyle olmuş, çünkü meğersem navigasyon çayın 3 kolundan biri olan, İzmir ile birleşme noktasına götürüyormuş !
Çayı gördükten sonra içimi bir ferahlama aldı. Ancak çayın etrafında aracı park edebileceğiniz yer sayısı çok çok az. “Barlar sokağı” dediğimiz bir yer bulup, oraya park ettim. Çay üzerinde biraz tur attıktan sonra, oradaki kitapçıdan effsane diyebileceğim fiyatlara çok güzel kitaplar aldım ( Bununla alakalı kitabı bitirir bitirmez burada da yazacağım inşallah ) Sonrasında seçim sonuçları için bir cafeye oturarak sonuçları izlemeye başladım.
Sonuçlar saat 21.00 gibi kesinleşti, sonrasında gelmişken bir kaç arkadaşla beraber bir mekanda oturmaya karar verdik. Trakyalı olduğum için direk olarak alkol teklif etseler de; ömrümde ilk defa “Blue dragon ve Kaktüs” adında 2 alkolsüz kokteyli deneyimleme şansım oldu. Ortam harika, sohbet daha da harikaydı.
Gece 2 gibi tekrar yola çıkmam gerekiyordu. Ancak Eskişehir’in güler yüzlü insanları, dost canlısı esnafı, çok güzel gezilecek ve görülecek yerleri ve gece ayrı gündüz ayrı eğlenceleri ile çok güzel bir şehir olarak aklımda yer edinmesi beni son derece mutlu etmişti. Eskişehir gezisi hem mental olarak dinlenmemi hem de yeni yerler görmemi sağlamıştı. Bir daha ki sefere İstanbul’dan hızlı tren ile gitmeyi düşünüyorum. Bakalım, belki de yakın zamanda tayinci oluruz… 😉
Comments (2)
Rüyalarımız ve Anlamları | Koreldim.comsays:
29 Ekim 2019 at 08:12[…] Eskişehir Gezisi […]
Dünyanın Ötekileri Çingeneler – Koreldim.comsays:
22 Ağustos 2019 at 22:00[…] Eskişehir Gezisi […]