Kapatmak için ESC Tuşuna basabilirsiniz

Emirgan Korusu & Japon Bahçesi

Ramazan ayının artık son haftasına giriyoruz. Pandemi yüzünden 2 senedir İstanbul’da iftar yapmak hayal oldu. Bu yüzden bu sefer hem iftar hem biraz gezi şeklinde değerlendirmek istedim. Emirgan Korusu fikri çok daha önce aklımdaydı ancak Aralık ayında gitmenin iyi bir fikir olmadığını Nisan ayında düzenlenen Lale Festivalini gördüğümde anlayabildim.

Aynı zamanda Sarıyer bölgesinin yakınlarında Japon Bahçesi olması, aynı gün ikisini de çıkarmam için güzel bir fırsattı. Oldukça da keyif alarak gezdim her iki kısmı da.

Emirgan Korusu

Koru ilk hazırlandığı dönemde Feridun Bahçeleri olarak anılıyormuş. 17. yüzyılda Osmanlı padişahı 4. Murad tarafından İranlı Emir Güne Han’a armağan edilmiş. Bu olay sonrasında da Emirgan Korusu olarak anılmaya başlanmış.

Sonrasında da neredeyse her padişah döneminde birinden alınıp başka birine hediye edilmiş. Son olarak 1940 yılında Lütfı KIRDAR’ın yaptığı bir düzenlemeyle alan kamulaştırılmış. Koru üzerine 3 köşk inşa edilmiş ve bunlar hala koruda ziyarete açıklar. Sarı, Pembe ve Beyaz köşkler Lale Festivali boyunca hizmet veriyor. Diğer dönemlerde ise yalnızca Sarı köşk hizmet veriyor. Zaten şahsen en çok ben o kısmı beğendim. Hemen alt kısımda şelalemsi bir şey var, oraya karşı oturup kahve içmek çok keyifli.

Bunlar da Lale Festivali esnasında güzelleşen korunun görüntüleri;

Japon Bahçesi

Özellikle Bnsai ağaçlara olan ilgim nedeniyle Japon peyzaj ve mimarisini incelemek uzun zamandır aklımdaydı. Büyük bir heves olduğunu söylemeliyim. Çok şükür bu sefer denk geldi de Japon Bahçesi gezisini de aradan çıkarabildim 😄 2033 yılında açılan bahçe, girişinde kocaman bir abide ile bizi karşılıyor. Sağlı – sollu çok güzel açmış ağaçlar, aynı zamanda baharı müjdeler gibiler. Giriş kapısı için Marmara boğazı ile Shimonoseki boğazından esinlenilmiş. Bahçenin içerisinde çay odası ( Yogetsuan ), şelale, gölet, çardak gibi köşeler var.

Özellikle TRT’nin Japon dizilerini izlediyseniz; tam o mimaride binalar var. Binalara girilemiyor ama dışarıdan izlemek bile keyifli geldi 😊

Aynı zamanda Japon akçaağacının bir bonsaisi bende var. ( Bu yazıyı yazdığım esnada Edirne’de ama inşallah onu da unutmazsam ekleyeceğim ) büyük halini de burada görmüş oldum.

Ayrıca bahçedeki gülleri biz sürekli buduyoruz. Budanmamış bir gül ağacını görmek de güzeldi. Şimdiye kadar hep “bodur gül” gördüğüm için sanki ilk defa gül görmüş gibi davranmasam olurdu aslında 😅

Minimal yapıda, oldukça sakin bir bahçe. Yaklaşık 20 dakikalık bir süre ayrılması yeterli olacaktır. Ben biraz daha büyük bir şey beklediğim için; yaklaşık 1.5 saat kadar ayırmıştım. Böyle olunca hemen bir gölün üzerindeki taşlara oturup etrafı ve insanları izlemek zorunda kaldım. Tabii zorunda diyorum ama; suyun sesiyle ve havanın güzelliğiyle çok keyifliydi.

Japon bahçesi girişleri ücretsizdir. Kış aylarında 17.00 ‘ da yaz aylarında ise 19.00 ‘ da kapanıyor. Yaz-kış ayrımı tam yok ama Nisan ayında 19.00 ‘ da kapandığı kesin bilgidir, yayalım 😃

Haemos

Merhaba ! Kitap önerileri, gezilecek yerler ve farklı aktiviteler hakkında yazılar yazıyorum. Burası da benim güncem.

Comments (2)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir