Bu haftasonu son derece güzel bir etkinlikteydim. Büyükdere Atatürk Fidanlığı, yıllar sonra Cumhuriyetin 100. Yılında yeniden İstanbullular ile buluştu 😍
Açılışın macerası
Bonsai yetiştiriciliği konusunda daha öncesinde blog sayfamda yer alan yazılarıma da bakabilirsiniz, sevdiğim bir hobi. ( Bu yazı vasıtasıyla fark ettim ki, bonsailerim konusunda uzunca bir zamandır yazı hazırlayamamışım. En kısa sürede bunu da telafi etmek için en kısa sürede bir yazı hazırlayacağım 😇 ) Böyle olunca da, sosyal medya üzerinde de takip ettiğim hesaplar genelde bu yönde.
Geçen hafta, Aykut Abi ( Bonsaiseika ) durumunda bir kitap paylaştı. Kitap, “Bonsai Sanatı” ile ilgili Doç. Dr. Zekai YAMAN’ın yazmış olduğu bir kitaptı. Hemen ardından ben de bir incelemeye girdim. İnternet üzerinde evvelce basılan baskıların tümü tükenmişti. Bununla ilgili olarak ilk iş Zekai YaMAN’a ( bu yazımda bundan sonra kendisinin de anlayışına sığınarak “Zekai Abi” olarak bahsedeceğim; zira kendisi gerçekten bunca başardığı işe rağmen assla egoya sahip olmayan, aksine tam bir “abi” gibi ilgilinen, insanlara yardımcı olmak isteyen biri 💓 ) yazdım. Kendisi de sağolsun dönüş yaparak, kitabın İstanbul Ağaç A.Ş. tarafından hazırlandığını ve orayla iletişime geçebileceğimi söyledi.
Bu noktadan sonra ben İstanbul Ağaç A.Ş. ‘nin gerek sosyal medyasından, gerek internet sitesinden bu kitaba ulaşmak istedimse de ne yazık ki ulaşamadım. Sosyal medya telefona, telefon ise devamlı farklı isimlere yönlendiriyordu. Ücreti mukabilinde temin etmek istediysem de, maalesef yaklaşık 2-3 gün uğraşın ardından bu basımın sınırlı olduğu ve yardımcı olamayacakları yanıtını aldım.
Tekrardan Zekai Abi ile irtibata geçtiğimde, bana açılışın afişini gönderdi. Aynı zamanda kendisinin de Bonsai Atölyesi olduğunu öğrendim. İşte o anda nasıl mutlu olduğumu anlatamam 🥰 Kitaptan edinebileceğim bilgiler beni heyecanlandırıyordu, buna bir de atölye şansı eklenince dünyalar benim oldu diyebilirim.
Büyükdere Atatürk Fidanlığı Açılışı
Edirne’de hem yağmurlu hem soğuk bir güne uyandım. Tabi heyecandan gecesinde ne kadar uyudum dediysem de, habire uyandım. Sabah erkenden yola çıktım, zira İstanbul trafiği malum. Hele bir de fırtına beklenen bir günde, yağmur yağarsa geç kalmak istememiştim.
Saat 11.30 sularında Sarıyer’e vardım. Organizasyon ve otopark konusunda buradan sonrasında olumlu izlenimlerim artarak devam etti.
Etrafı gezerken, aynı zamanda tarihi geçmişini de biraz biraz öğrenmeye başladım.
Fidanlık ve Bahçıvan Okulu Hikayesi
Fidanlık, 1928 ‘ de kurulmuş. Başlangıçta yaklaşık 100 dekar kadar bir alanda eğitim-öğretim devam ederken sonrasında 220 ve ardından da 300 dekara kadar çıkarılmış.
Öğretim için özellikle köylerde büyüyen 13-14 yaşlarındaki çocuklar seçiliyormuş. Muhtemelen görmüş geçirmiş olmaları ve biraz da dezavantajlı konumda bulunmaları nedeniyle böyle bir tercih yapılıyor olabilir. Çok istisnai durumlarda bu yaş aralığı 25’e kadar çekiliyormuş.
Okul ilk dönemlerde 2 yıl eğitim ve 2 yıl da staj şeklinde eğitim verirken, sonraları 3 yıl eğitim 2 yıl staj şeklinde eğitime devam etmiş. Müfredatta günlük 1 saat o da akşam saatleri teorik eğitim, sabah 8 akşam 5 tamamen pratik eğitim.
Eğitim yılı boyunca, eğer göreviniz varsa eğitiminiz bayramlarda da devam ediyor. Aksi bir durum olmadığı sürece haftasonu da eğitime dahil.
Öğrencilerin de fotoğrafları vardı. O kadar mutlu görünüyorlar ki, hele şu anda okula giden çocukları gördükçe imrendim.
Burada eğitimlerde tohumdan fideye, meyva ağacından hayvancılığa pek çok eğitim veriliyormuş. 1932 yılı itibariyle de ilk tohumların halka dağıtım ve satışına başlanmış. Ortadaki merkez binada tüm katalogların yıllara göre sıralanmış örnekleri vardı. Muazzam gurur duydum.
Ahmet Bedevi Kütüphanesi
Merkezde “”Manisa Tarzanı” olarak da bilinen Ahmet Bedevi unutulmamış. Burada yer alan kütüphaneye kendisinin adı verilmiş. Başlangıçta Bonsai atölyesinin burada yapılacağını öğrendim. Orada otururken kitabı gördüm. Alıp alamayacağımı sorduğumda, kitapların burada verilmeyeceğini ancak inceleyebileceğimi öğrendim.
Kitabı öyle bir incelemeye başladım ki; sanki ömrümde son kez görüyormuşum gibiydi. Her bir önemli detayı hızlıca ezberlemeye çalışırken yanıma 70-80 yaşlarında insanlar geldiler. Onlar da okullardan mezunlarmış, her biri aydın insanlar. Her biri geçmişi yad etmek için gelmişler bir araya.
Sohbet esnasında 1928 yılında başlayan serüvenin 1997 ‘ de sonlanmasını öğreniyorum. Bir yandan dertleniyorlar, bir yandan da açılışın heyecanı var içlerinde. Kitaplar çok kaliteli, sohbet eden insanların sohbetleri ve Türkçeleri ise kitapların kalitesinin yanında sırıtmaz derecede iyi.
Bonsai Atölyesi
Veee sonunda geliyor günün “anlam ve önemi” 😍
Güzellikleri görünce adeta kendimden geçiyorum. Aynı zamanda Doç. Dr. Zekai YAMAN da tam karşımda… Kendisiyle tanışıyorum, kendisine Edirne’den sırf bu atölye ve kitabı için geldiğimi söylediğimde hemen kitabını hediye ediyor. O saatten sonra gerçekten o tören alanında benden mutlusunu bulabilmeniz mümkün değil. Heyecanla atölyenin başlamasını bekliyorum.
Ortalama 50 küsür yıllık bir ağaç. Paha biçilmesi mümkün değil, köklerin toprak üzerinde dağılımı… Allah’ım kalbim… 💕
Elma bonsai, üzerindeki elmalar yendiğinde belki bu kadar tat vermeyebilir. Görüntüsü aşşırı minnoş 😍
Yine saksı – ağaç uyumu ile karşılaşılan bir bonsai örneği. Asimetrik bir üçgen formasyonu, muhteşem bir uyum.
Delice zeytin, kıpır kıpır, ufak ama bir o kadar neşeli.
Atölyede de budamasını yapıp tellediğimiz, yanlış hatırlamıyorsam crassula familyasına mensup sukulentgillerden bir bonsai.
Doç. Dr. Zekai YAMAN rehberliğinde, muhteşem bir bonsai atölyesi. Son derece “hap” bilgiler, son derece enerjisi yüksek eğitim… Kendisi hem diş hem ağaç doktoru diyebilirim. Umuyorum kendisi bu yazımı bir gün okur. Kendisine orada da teşekkür etmiştim ancak bu yazımın sonuna gelirken emeği geçenlere ve kendisine çok çok çok ama çok teşekkür ederim. Kitaplığımın en güzel yerine kendisinin kitabını koyacağım. ( Kitabı direk olarak kutulayıp, bonsai bakımıma kadar korunaklı olarak saklamak istedim )
Son olarak…
Ülkemizin tarım ülkesi olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Ancak artık tarımı unuttuğumuzu düşünüyorum. Hele o okulu görünce, yıllar ilerledikçe geriye gidişimizi görmüş olmak beni çok üzdü. Bu konuda herkesin bilinçlenmesi, eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Umuyorum bu konularda ileride herkese faydalı bir şeyler ortaya çıkarabilirim. Bu yüzden Büyükdere Atatürk Fidanlığı bana ilham kaynağı oldu diyebilirim.
Bir yanıt yazın